Günümüzde neredeyse bütün astronomik görüşler, evrenimizin tek bir olaydan sonra ortaya çıktığı savını benimsiyor. Büyük Patlama olarak bilinen bu olayın kendisi, öncesi ve sonrası hala somut kanıtlara kavuşamayan büyük bir gizem. Hawking’in son yıllarında üzerinde durduğu “hayalet evrenler” düşüncesi belki de bu gizemi çözebilir.
13.7 milyar yıl önce gerçekleşen Büyük Patlama sonrasında evren genişlemeye başladı. Bugün bu olayın sonrasında oluşmaya başlayan uzak galaksileri gözlemleyebiliyoruz. Peki ya patlamadan öncesi, evrenin nereye kadar genişleyeceği, yok olduktan sonra ne olacağı gibi sorulara kanıtlı cevaplar bulunabildi mi?
Hayır.
Fizikte “entropi” adında bir kavram vardır ve bu kavramı hayatınızın her anında gözlemleyebilirsiniz. Hatta kendi üzerinizde bile… Hemen hemen her şeyin bir döngü içerisinde var olduğunu, geliştiğini, sonra yavaşlayıp yok olduğunu görüyoruz. Entropi, bu bozulma ve elbet bir gün yok olma sürecini genel olarak tanımlıyor. Bizler gibi yıldızlar, galaksiler ve gezegenler de yok oluyorlar, evren de yok oluşa doğru sürükleniyor.
Peki sonrasında yeni bir evren ortaya çıkacak mı? Hawking, uzun yıllar boyunca en mantıklı teorinin tek evren olduğumuz yönünde geliştiğini savundu. Bu savunması, onun “hayalet evrenler” olarak tanımladığı düşüncesinden alıkoyamadı. Hayalet evren derken, yani mevcut evrenden önce var olduğu düşünülen evrenlerden mi bahsediyordu? Evet, o evrenlerin kalıntılarından. Kısaca bazı kara deliklerden.
Modern fizikçiler, Büyük Patlama teorisine entegre olan evrenin sürekli genişlediği savını kanıtlamak için, Büyük Patlama’dan sonra etrafa yayılmakta olan yer çekimi dalgalarını gözlemlemek gerektiğini söylüyorlar. Geçen yıl, devrim yaratan bir keşif olarak iki nötron yıldızının çarpışmasına dair yer çekimi dalgalarına ulaştık, ancak 13.7 milyar yıllık bir yer çekimi dalgasını gözlemleyemedik.
Entropi görüşüne göre, evrenimizin genç olduğu dönemde bozulma eğilimi daha azdı. Bunu hala büyümekte olan bir çocuğa benzetebiliriz. Kozmik Enflasyon olarak bilinen bu bakış açısına göre evrendeki atom altı parçacıklarının atomlara, oradan moleküllere ve sırasıyla gaz ve toz bulutundan; yıldızlara, takımyıldızlara ve galaksilere dönüşme sürecini tetikleyen şey hala büyük bir bilimsel gizem.
Kara delikler demiştik. Oxford Üniversitesi ve Varşova Üniversitesi araştırmacılarının kurduğu bir ekip, son çalışmalarında az evvel Hawking ile adını andığımız “hayalet” yapılara dikkat çektiler. Onlara göre kara delikler, evrenimizi beklenen sondan kurtarabilirler. Bu kara deliklerin de çok büyük olması gerekiyor. Mesela Samanyolu’nun merkezindeki süper-kütleli kara delik gibi.
Stephen Hawking ve Oxford’daki matematikçilerden Roger Penrose tarafından ileri sürülen bir fikir var. Bu iki bilim insanı, bir dönem içinde bulunduğumuz evrenin bir ilk olmadığını, son da olmayacağını düşündüler. Şu anda 87 yaşında olan Penrose, “Döngüsel kozmolojide başlangıç yok, hiçbir şey yok” diyor.
Yani bir evrenin “sonu” diğer evrenin başlangıcı oluyor. Yani Büyük Patlama değil patlamalar var. Bir evren yok olurken her şey soğumaya başlıyor, galaksiler dağılıyor, yıldızlar ölüyorlar. Evrende enerji ve radyasyon dışında birşey kalmıyor. Tek bir şey haricinde:
Kara delikler.
Son araştırmada görev alan bilim insanlarından Daniel An, “Eğer evren genişler, bu genişleme sırasında sadece kara delikler her şeyi kontrol ederlerse, makul bir sonda elimizde yalnızca kara delikler kalır.” diyor. Peki o kara deliklere ne olacak? Daniel An’a göre kademeli olarak küçülecekler, güçlerini kaybedecekler. Yani kara delikler adeta buharlaşacaklar.
Hawking’in en önemli keşfi zaten buydu. O kara deliklerin graviton ve fotonlar yayarak kütle ve enerji kaybına uğrayacaklarını keşfetti. Evrene yayılan radyasyona ise bugün Hawking radyasyonu deniyor. Bilim dünyası, hala bu radyasyonun varlığını kanıtlama peşinde.
Güçsüzleşen ve hiçliğin içindeki her şeyi temsil eden ölmüş kara deliklere ne oluyor dersiniz? Teoriye göre yeni evren oluştuğu sırada hala fiziksel varlıklarını sürdürüyorlar.
Roger Penrose ve arkadaşları ise bu teoriden esinlenerek, ölü evrenin boşluğunda dolaşan Hawking radyasyonunun izlerini taşıdığı söylenen Hawking Puanları’nı aramaya koyuldular. Bunun için 8000 farklı evren simülasyonu hazırlanıp, hesaplamalar yaptılar.
Bazı fizikçiler, Hawking radyasyonunun -bu örnekte olduğu gibi- rastgele olmadığını düşünürken, bazıları göklerde on binlerce Hawking Puanı bulmamız gerektiğini söylüyorlar.
Penrose ve arkadaşları, yaptıkları çalışmayla içinde bulunduğumuz evrenin ilk ya da son olmadığına emin. Onların bu görüşünü geçerli kılmaları için, Hawking’in yapamadıklarını yapmaya ihtiyaçları var. Yani hesaplamalar ve simülasyonlar dışında kanıt bulmak zorundalar.
Her şey bu teoriye göre bizi, şu cevapsız soruya görütüyor:
Eğer evrenler bir döngü içerisindeyse, soğuk ve boş bir evren, nasıl oluyor da aniden yüksek enerjili genç bir evrene dönüşüyor?
Kaynak : http://www.foxnews.com/science/2018/09/17/stephen-hawkings-ghosts-may-have-been-found.html