Bu kayıtlar kimlikleri pek bilinmeyen kişilerce toplanmış, yahudilik ve hiristiyanlik inançlarının ortak değerleri olarak bu inançların din kurallarının oluşumunda da etkin olmuştu.
Babil efsanelerinde Lilitu olarak ismi geçen bu kadın eski ahit sayfalarına ise Lilith olarak kayıt edilmişti. Sümer yazıtlarında isminin Kısıkıl lilla olduğu anlaşılan bu kadın ile ilgili verilen ibrani inançsal metinlerde bu kadının kötülüklerin anası ve inananların zaaflarından yararlanarak insanlara musallat olan şeytani cinsellik nesnesi olduğu anlatılmıştı. Bu kadının hiristiyan ve yahudileri kirletebileceği inancı papaz ve hahamlar vasıtasıyla eski zamanlarda olduğu gibi günümüzde de insanların beyinlerine yerleştiriliyor.
Yahudilikle ilgili batini bilgilerin verildiği kabalada Lilith, Havva’dan önce Adem’in ilk eşi olan ilk kadındır.
Hiristiyanlar için hiristiyan olmayanlar, yahudiler için israil oğulllarından olmayanlar, evanjilist aryanlar içinse siyah, sarı, esmer tenli bütün insanların Lilith’in doğurduğu şeytan zürriyetinden gelen sapkınlar oldukları anlayışı hakimdir.
Sonradan İslam inancına geçmek zorunda kalan, bu sami ibrani anlayışlarından yola çıkan, israiloğulları gibi sami olan umeyde oğullarıda olarak bilinen yezit, muaviye, mervan gibi arap emevilerde kendilerini samiler olarak Nuh peygamberin Sam isimli oğlundan, Türkler gibi asyalı milletleri ise Nuh peygamberin sapkın olduğu iddia edilen Yafes isimli oğlunun zürriyetinden gelenler olduklarını uydurdukları hadislerle peygamber ağzıyla iddia etmişlerdi.
Hz Muhammede istinad edilen, uydurulmuş bu arap emevi hadis anlayışından yola çıkan zamanının zır cahili, kürt milliyetcisi, eski kitaplarında kendini saidi kürdi olarak tanıtan saidi nursi ise Özbek, Kazak, Tatar gibi Türk boylarını şeytanın zürriyetinden gelenler olduklarını iddia etmiş,Fetullah cemaati olarak bilinen Nurcular tarafından Kuran’a eşdeğer olarak görülen saçma risalelerinin oluşturduğu kitabınada Türklerin mecücün soyundan gelen sapkınlar olduklarını yazmıştı.
Neysekine sonunda Sümer tarihi ve dili uzmanı, ünlü sümer ve assurolog Samuel Noah Kramer’in İn anna ve hulupu ağacı ile ilgili efsanelerin yazılmış olduğu Gılgamış destanının anlatıldığı yazıtlarında bulunup çevrilmesinden sonra yazdığı “Tarih sümerlerle başlar” isimli kitabından sonra tarihi ve dinsel gerçekler meydana çıkmaya başlamıştı.
Kramer çeşitli zamanlarda yazılmış Gılgamış destanının anlatıldığı yazıtları çevirirken iki degişik lehçelerden oluştuğunu görüyor.
Sümerce sözcükler kullanarak bu lehçeleri isimlendiren Kramer, destanın genel lehçesine “eme-kü”, daha önemli lehçesine ise “eme-sal” olarak isimlendiriyor.
Eski sümeri eme-sal sözcüğünün günümüz Türkçesinde de kullanıldığına tanık oluyoruz.
Kramer bu bölümde kullanılan lehçenin daha önem arzetmesinden dolayı altını çizmiş ve Sümerce “eme sal” sözcüğünü kulanarak önemini belirtmiş.
Bu yazıtlarda Tengri’nin piri anlamına gelen Tengri’nin kadın kağanı İn anna sel sularından efsanevi hulupu isimli ağacı kurtarmış, Uruk kentindeki kutsal bahçesine dikmişti.
Agaç iyice büyüdükten sonra İn anna ağacı kesmek ve kendine yatak ve taht yapmak ister. Lakin ağacın altında hiç bir büyünün işlemediği yılan yuvası vardır. Ağacın dalları arasında ise “İm Gugu(kuşu)” isimli, ünlü fırtına kuşuda denilen devasal muhteşem bir kartal yuva yapmıştı.
Hulupu isimli ağacın gövdesinin yüksek kesiminde birde ev bulunmaktadır, bu evde Kısıkıl lilla isimli bir kız yaşamaktadır.
Sümerce bu sözcük “gök yüzünün bakir temiz saf kızı” anlamına gelmektedir.
Lil sözcüğünü günümüz Türkçesinde yel anlamında kullanıyoruz. Sümerler bu sözcüğü gökyüzünü oluşturan boşluk ve rüzgar içinde kullanıyorlardı. Kısıkıl sözcüğünün başındaki “Kıs” eki hiç bir değişikliğe uğramadan ergenliğe erişmemiş, kadınlığa hazırlanan kız olarak hala günümüz Türkçesinde kullanmaktayız. Musevi ve hiristiyanlık inançlarının kutsal sayılan metinlerine sümerce bu ismin son eki Lil-La, Akadlarda Lilitu olmuş sonrada Lilith olarak bu inançlara girmişti. Bu sözcüğün anlamıda sadece “Göksel” veya “Rüzgarsal”dır.
Hepsi bu, başkada anlamlar içermez. Sümer yazıtlarında bu kızın özellikleri hakkında başka aksi hiç bir bilgide yoktur.
Jean Bottero Sümerlerle ilgili yazısında “sıkıl” sözcüğünü Enki’nin karısının isminin “Nin sıkıl” olmasından dolayı Tanrı’nın kadını olarak çevirmişti. Bu sözcük üzerinde de çalışması olan ünlü sümerolog Kramer ise sıkıl tanımlamasını hiç bir hata olmayan, kusursuzluğun, bozulmamışlığın,saflığın ifadesi olarak “Bakir” olarak vermiştir.
Akadlarda Lilitu, ibranilerde Lilith olarak ismi değiştirilen sümeri Kısıkıl lilla neden şeytanımsı sapık bir varlığa dönüştürülmüştü !
2000 yıldan fazla öncesi olan musevi ve hiristiyanlık inancı ile ilgili anlatımlarda kötülüklerle ilgili bir sürü anlatımlarda bu kızımız bunların faili olarak karşımıza çıkmaktadır.
Yahudilerin babilden sürgün edildikleri zamanda, isimleri bilinmeyen kötü niyetli haham oldukları anlaşılan kişilerce yazılmış bu yazılarda gerçekte kusursuz saflığı ifade eden Kısıkıl lil-la kötülüğün yaratıcısı, şeytanımsı bir varlık olarak bu dönemlerdeki sami inançlarına sokulmuştu.
Mezopotamyada sami olmayan, yazımlarını Turani dilleri diğer dillerden temel ayrışım özelliklerini gösteren eklemeli yazım özellikleriyle örf,inanç ve efsanelerini kayda geçiren Sümerlerden sonra sırasıyla akad, babil, asur, ahameniş, selevkos, part uygarlıkları oluşmuştu.
Aradan geçen uzun zaman dilimde bu uygarlıklarda sümer isim,inanç ve efsane olguları değişikliklere uğrayarak başka anlamlarla yozlaştırılmış halleriyle ifade edilmeye başlanmıştı.
Sami ibraniler ise sonraki uygarlıklar içinde oluşmuş, kendilerine has büyük bir uygarlık kuramamış bir kavimden ibaretti.
Kramer’in çevrisinde hulupu isimli ağacındaki evinden uzaklaştırılan bu genç kız, Gılgamışında yardımıyla korku içinde çöle kaçmasından başka hakkında aksi bilgi veren başka hiç bir yazıt ve anlatımda yoktur.
Gılgamış destanının hititler tarafından son yazılmış olduğu tarihle ilk israil oğullarının ilk isimlerinin geçtiği Mısırlılar tafarından Mö 1200 yıllarında yazılmış “Menepha” yazıtları arasında 800 yıl gibi bir fark vardır.
Sümerlerin yazmış olduğu Gılgamış destanıyla ilk israiloğulları ile arasında ise en az 2000 yıllık bir zaman dilimi vardır.
Mö 600’lü yıllarına kadar kendilerine ait uygarlıkları olmayan, çölde yaşayan bedeviler olan israiloğulları Kısıkıl Lilla’nın Lil-la’sını babil efsanelerinden almış, bu kadını kendi inanç efsanelerinde de ilk insan olarak algıladıkları Adem’in ilk eşi olduğunu söylemişlerdi.
Yahudilerce ilk ibrani olduğuna inanılan, cinsel yetersizliği hakkında kendini ele vermesinden aslında pekte akıllı biri olmadığı anlaşılan ilk ibraninin cinsel ilişkilerde karşındaki doyumsuz fahişe olduğuna vurgu yapılan kadının tatmin olmamasından dolayı kimsenin tanımadığı başka bir kadın seçiyor ve böylelikle asırlarca neslin devamını sağlamış kişi olarak yahudilerinde yazgılarını belirleyen kişi oluyor !!!
İlk ibraninin yazgıyı belirleme ile ilgili bu öyküsüde Gılgamış’ın can yoldaşı Enkidu’nun ölmeden önce bir fahişe ile arasında geçen konuşmasından alıntılanmıştı.
Kadın,fahişe ve geleceği belirleme !!!
Efsanede Enkidu’nun ölümüne çok üzülen Gılgamış ilahi güçleri olduğuna inanılan kişilere yalvarmış yakarmış ancak Anu (Tengri) tapınağında kabul olan dualarından sonra Enkidu’nun ruhuyla konuşabilmişti. Enkidu’nun ruhunun yer altından çıkarak Gılgamış ile konuşmalarının anlatıldığı sümerlerin yazmış olduğu 12’ci yazıtta, Enkidu ölümsüzlük bitkisini arayan Gılgamış’a Tengri’nin takdirinden kaçmanın mümkün olmadığını açık bir dille anlatmıştı.Bu inanç anlayışında olan Enkidu efsanede yer altında olan cehennemde karşılaştığı doyumsuz fahişenin yazgısını değiştirmek için dileklerde bulunuyor.
İbrani rabinler ise bu efsaneyi kendilerine uyarlayarak ilk ibraninin yazgıyı belirleme olgusu olarak yahudiliğe sokuyorlar.
Yani israil oğulları ezelden beri yazgılarını kendileri belirlemiş olanlar olarak seçkin insanlar olmuş oluyorlar.
Bunuda Enkidu öyküsünden araklayarak yapıyorlar !!!
Hatta dahada ileri gidiyorlar, azıtıyorlar, kibirleri mantıklarının önüne geçiyor.
Rabinlerin uydurdukları öykülerde Kısıkıl lilla’yı Adem’in ilk eşi yapıyorlar.
Kendileri Havva’dan doğan temiz seçilmiş insanlar, diğer insanların ise şeytanımsı bir varlık olarak yarattıkları Lilith’in zürriyetinden gelen sapkınlar olduklarını söylüyorlar. Kendileri hak’tan olmuş oluyorlar, diğer insanlarda şeytanın zürriyetinden gelen, şeytanımsı sapkın kadının doğurduğu sapkın insanlar olmuş oluyorlar. Bu inanç anlayışında oldukları içinde israiloğullarından olmayan insanları yahudilere hizmetçi köleler olmaları için sionizmi dünyada egemen kılmak istiyorlar.
Oysa ibrani samiler, Sümer uygarlığının son bulmasından 1500 yıl sonra o dönem babil efsanelerinden esinlenerek yarattıkları inançlarında nerde duracaklarını neye inanıp inanmayacaklarına dair bir yerde konumlanma konusunda tamamen şaşırmışlardı.
Doğaldırda, bu dönemde fazla gelişmemişlerdi.
Karşılarına devasal kentlerle yüksek binaları yapmış, sanatta ve bilimde çok ileri bir geleneğin ürünü uygarlık ve inancı çıkmıştı. Çölden yeni çıkan ibrani bedevi samiler kendilerine yabancı bu muhteşem uygarlığın sanat, edebiyat,bilim ve örfsel zengiliği karşında tamamen bocalamışlardı.
Bu ileri uygarlık karşısında birazda kıskançlıkla bu uygarlığa ait insanlık anlamına gelen Ademi yani Atapa/Atana gibi bazı insan ve inanç olgularını kendilerine uyarlamışlar, Kısıkıl Lilla’da olduğu gibi bazı kişileri kötülük, uğursuzluk şeytanımsı göstermişlerdi.
Yahudiliğe ait dini uygulamaların yazıldığı kabalada museviler Kısıkıl Lilla’yı yeni doğan bebeklere musallat olan, kötülükler ve hastalıklar getiren, insanları cinsel fantazilerle saptırtan, rüyalarında cinsel ilişkiler kurarak insanları kirleten şeytanımsı bir varlığa dönüştürmüşlerdi.
Kısıkıl Lilla hiristiyan söylevlerinde asırlardır anlatılan kayıp spermin, bozuk tohumunda faili olmuş, haspel kader gece cinsel içerikli rüyalar gören genç insanlara Lilith ile ilşikiye girdikleri söylenmiş, bu gençleri kirlendikleri iddiasıyla toplumdan dışlamışlardı.
Bu söylevleri söyleyen din adamları 25 asırdır insanların kafasına kirlendiklerini, günahkar olduklarını Lilith ile ilgili öykülerle yerleştirdiler. Asırlarca insanların ruhsal dengelerini bozdular ve hala günümüzde bu insanları istedikleri gibi yönlendirebilmek için Lilith’in kendilerine musallat olmaması için kendilerine muhtaç olduklarını anlatmaktalar.
Lilith hiristiyan ve yahudi topluluklar içinde öyle bir yer edinmiştiki ünlü İtalyan ressam Michel Angelo’nun bir tablosunda bile cennette Adem ve Havva’yı kandıran, yasak meyveyi yedirten üst tarafı kadın, alt tarafı yılan olan şeytanımsı bir varlık olarak resmedilmişti.
Eski ahitte ismi bolca geçen Kısıkıl lilla hakkında hiristiyan ve yahudi din bilimcileri Adem’in Havva’dan önceki ilk eşi olarak şeytanı güçleri olan, şeytanla işbirliği yapan bir kadın olaraktan incil ve tevratın ayetlerinde konusu edildiğini öykülerle anlatırlar.
Adem’in kaburgasından yaratılmamış olan Lilith nasıl dünyaya gelmişti ?
Chabat(Şabat) günününde her gün okunan tevratın başlangıcında Lilith’in cehennem tozundan yaratılmış dişi bir şeytan olduğu yazıyordu.
M.ö. 180 yıllarında yazılmış, hakaret ve iftiralarla dolu “Ben Sira yazımlarında (ben sira alfabeside denilir)” midrash isimli yahudi kabalasını(tasavvufunu, düşüncesini) oluşturan kitapta ise şunlar yazmaktadır; <>
Günümüz feministleri haklı olarak incil, tevrat ve arap emevi müslümanlığı inancında olmaktansa haklı olarak Lilith olmanın daha onurlu olduğunu söylüyorlar. Kadını horlayan şeytana yakın kirli yaratık olarak gören bu inançlar karşında haksızda sayılmazlar yani.
Bu gibi nedenlerden dolayı incilde “efsuncu kadını öldüreceksin” ayettinden yola çıkan avrupa hiristiyan dünyası orta çağda şeytanla ilişkiye girip işbirliği yaptıkları gerekcesiyle yüzbinlerce kadın ve erkeği meydanlarda diri diri yakmış, yada kaynar kazanlarda haşlamıştı. 1592’da Sir Edward Kelly Lilith’in karanlıkların kötü ruhu “kara bakirenin” akrabası olduğunu söylemişti. Ortaçağda Lilith’in şeytan’nın anası,akrabası gibi tanımlamalar bir sürü kitaplara yazılmıştı.
Yahudilerin tarihi bellekleri olarak kabul edilen, tarihi olayları ve uyulması gereken kuralların anlatıldığı talmud da Lilith konusunda başka milletleri kötülemek ve tanımlamada şunlar yazmaktadır; ” Lilith gibi aynı zürriyetten gelmekteler”. Yahudi şeriatına göre kadının saçı erkeği tahrik ettiği ve erkekten aşağı bir derecede varlık olduğuna inanıldığı için kadın saçını gizlemelidir. Bu dini kurala uymayan, saçını açan uzun saçlı kadınlarada ” aynı Lilith gibi saçını uzatıyorlar” demişlerdi.
Lilith ile ilgili öykününde olduğu Gılgamış destanı 11 yazıttan oluşan anlatımlala son bulur, efsanevi anlatım tamamlanır.
Bu yazıtların 1’ci anlatımından 11’ci anlatımına kadar olan bölümü serbest bir koşuktur ki eski kaynaklardan yararlanılmış olmasına karşın, bağımsız olarak biraz degiştirilip yeni bir kalıba sokulmuştu.
Bu yazıtlardan ayrı Mö 2000 yıllarında sümerceden birebir çevrilmiş bir yazıt daha vardır.
Sümerologların diğer sümer yazıtlarından edindikleri tespitlerine göre bu çevriyi yapan kişi en küçük bir değişiklik yapmamıştı.
Destanın çevirmeni yüzlerce satırdan oluştuğu tahmin edilen metinlerin 154’ünü ancak çevirebilmişdi. Bu yazıtta öykü yarım kalmış, bütünlüğünü yitirmişti.
Bu yazıtı sümerceden çeviren Dr Albert Schott’un böyle bir hata yapacagının pek ihtimali olmasada bu yazısını Türkçeye çevireni Muzaffer Ramazanoğlu isimleri yazarken bu kişilerin yaşadıkları tarihi göz önünde bulundurmamış anlaşılan. Schott’un çevrisini yapan bu çevirmen birde bunları prof. Landsbergere göstererek düzelttim diyor !!! Lakin tarihi verilerle isimlerin uyuşmamazlığını nasıl Landsberger gibi Sümer ve Asurca uzmanı,Sümer yazıtlarını okuyan,anlayan bir dehaya onaylatmış gerçektende şaşırdım. Şöyleki, sümerceden bire bir çevri olduğu söylenen yazıtın Türkçe çevrisinde Gılgamış gök tanrıçası İştar ile barışmak için olağanüstü değeri olan hulupu ağacını devirmeye gidiyor.
Gılgamış destanı ile ilgili görüşerimizi yazdığım bölümde bazı çevrisinden yararlandığım Ramazanoğlu İştarı gök tanrıçası olarak veriyor !!!
Oysa İştar akadların 1000 sene sonra aşk tanrıçasına dönüştürdükleri İn Anna’dır. İştar isminde bir kadın veya tanrıça sümerlerde yoktu.
Efsanede bu ağacın yaprakları arasında ünlü fırtına kuşu yaşamaktadır.
Bazı sümer yazıtlarında aslan ve kartal bileşimi olarak betimlenen bu muhteşem kuş yavrularıyla birlikte hulupu ağacında yaşamaktadır.
Türkçeye çevriyi yapan kişi bu ağacın gövdesinde bakireler tanrıçası Lilith’in evi olduğu yorumunu çevrisine ekliyor !!!
Oysa sümerlerde bakireler tanrıçası Lilith diye bir tanrıça yoktu.
Sümerlerde bu isim Kısıkıl Lilla’dır. Neden bunun Akad ve samilerde korkunç bir varlığa dönüştürülmüş Lilith ismiyle veriyor anlaşılır gibi değil. Bu yazıtta tanrıça İştar olarak verilen İn anna, Kısıkıl Lilla’ya iyi davranıyor, Gılgamışın ağacı devirmesiyle özgürlüğüne kavuşuyor…
Başkada hiç bir yazıtta “gök yüzünün saf bakir genç kızı” Kısıkıl Lilla şeytanımsı bir varlık olarak hiç bir sümer yazıtında betimlenmemiş olmakla beraber baska hiç bir yerde de öyküsü edilmiyor.
Kramer’in çevirdiği saf’lık ve kusursuzlukta manasına gelen “Bakir” tanımlamasından yola çıkan Schott’un yazılarını çeviren Ramazanoğlu oldu bittiyle Kısıkıl Lilla’yı bir anda kafasınca bakireler tanrıçası yapmış !!!
Ne kadar tanrı, tanrıça yaratma merakı varmış insanlarda !!!
Daha çok tanrılar ve tanrıçalar olduğunu söyleyenlere ödülmü veriliyor ?
Kısıkıl Lilla’yı bir çırpıda bakireler tanrıçasına dönüştüren bu tür zihniyetlerin Sümer Dingir inancını gerçekte olduğu gibi anlamasını ve anlatmasını beklemekte hayaldir.
Saflık, temizlik, bozulmamışlık ve kusursuzluk anlamlarında ismi olan Kısıkıl Lilla akadlar ve sonrası uygarlıklarda şeytanımsı sapkın bir varlığa dönüştürüldüğünü göz önünde bulundurduktan sonra ,ilahi güçleri olduğuna inanılan tanrılar olarak gösterilen sümeri tarihi kişilerin aslında öyle asırı derecede tanrısallık özelliklerinin olmadığınıda görmüş oluruz.
Sonuçta onlar Dingir An’ın altinda olan yardımcı veya göksel varlıklardır.
Göksel varlık olmayanlar ise Sümerlerde Tengri’nin yeryüzündeki temsilcileri olan kağanlarıydılar.
Enlil, Enki, Ninlil gibi isimleri geçen lakin tarihi kişilikler olmayanları ise Tengri’nin insanları uyarmak için gönderdikleri aracılık yapan göksel varlıklar olarak niteleyebiliriz.
Hepsi bu.
Başka hiç bir sümer yazıtlarında aksi bilgide yoktur.
Sami musevilerde kötülük imgesi olduğu için aynı kök ırktan olan sami araplara gece anlamında giren Leyla ismi, bizim gelenegimizde Leyla ile Mecnun efsanesinde sevgiliye verilen değerin, aşkın simgesi olmuştu.
Leyla ile Mecnun efsanesini günümüze taşıyan, sunan kişi ise Bayat boyundan olan divan şairimiz Fuzuli’dir.
Fuzili bizim en önemli tarihi kişiliklerimizden olan Seyyid Nesimi, Şah Hatayi, Kul Himmet, Pir sultan Abdal, Yemini, Virani gibi ulvi yedi ulu ozanlarımızdan birisiydi.
Akadlar ve günümüz musevi ve iseviler bu genç kızı şeytanımsı, sapkın bir varlık yaptılar diye illa bizimdemi bu saçma, saplantılı anlayışlarına inanmamızmı gerekiyor ?
İnsanların tarihi gerçekleri yavaş yavaş öğrenmesiyle inanırlığını ve itibarını kaybeden kilisenin önceden attığı iftiralarının üzerini örtmek için bir kaç cılız ses Kısıkıl Lilla ile ilgili metinlerin incilde olmadığını ispatlamak için çeşitli ayak oyunları oynamaya başladılar !!!
Ancak bu kadar riyakarlık olur.
2000 yıl insanları kandır, yüzbinlerce insanı Lilith ile ilişkiye girdi diye diri diri yak.
Kayıp sperm öyküleriyle insanlara cehennem azabıyla işkence et.
Sonrada yalan ve iftiralarını tekrar başka bir yalanla incilde Lilith ile ilgili bir veri yok diye insanları kandırmaya çalış !!!
Dünyanın gelmiş geçmiş en büyük rönasans (yeniden doğuş çağı) ressamı olan Michel Angelonun vatikan içinde bulunan papa’ya özel yapılmış sistine şapeline Lilithi resmetmişti !!! Bedeni yılan, üst tarafı kadın şeytanımsı bir varlık olarak cennette Ademi kandıran kadın betimlenmesini gösteren devasal resmin üzerini neyle kapatacak yeni kilise çömezleri bayağı merak ediyorum…
Michel Angelo resimleri gibi binlerce ikon ve freskler kilise duvarlarını, inanç akidelerinin yazıldığı kitapları süslemişken, günümüzde bir kaç çömez kiliseyi ve baronlarını aklamak için bu tür takiyeye başvurmaları bu insanların ne kadar riyakar ve iki yüzlü olduklarını bize göstermektedir.
Bible, incil tanımlaması bile eski Mısırlılarda yazmak anlamında kullanılan babil uygarlığı sözcüğünden türetilmiştir !!!
Musevilerin tevratı olan eski ahit ve Ms 325’de iznik konsiline kral Konstantin’in yazdırdığı yeni ahit toplamına incil denilir.
İncilde Lilith tanımlaması yoktur diyen yeni kilise, 2000 yıldır iman ettikleri incilin yarısına imandan vaz geçerek sapkın kitap olduğunumu itiraf edecekler şimdi !!!
Vatikan ve kilise asla böyle bir söylemde bulunamaz. böyle bir söylem hiristiyanlığın ve vatikanın yok oluşu demektir.
Lilith’in incilde olmadığı iddiası yine kilisenin bir kandırmacası ve takiyesidir.
Zamanında hz İsa takipçilerini katletmekle ünlü, İsa ile hiç karşılaşmamış, hatta yeni ahit’te İsa’nın lanetlediği, asla onların sözüne inanmayın dediği bağnaz yahudi topluluğu esenilerden olan eseni Pavlus/Paul sonradan havari ünvanı almıştı.
Bu Pavlus ise kendini peygamber olduğunu ilan ederek yüzlerce defa Tanrı’nın hem kendisi, hem Tanr’ının oğlu, hemde kutsal ruh olduğuna inanılan telsis/üçleme inancındaki kutsal ruhla yüzlerce defa görüştüğü iddiasında bulunmuş, yazdıkları mektupları incilin oluşumunda omurgayı oluşturmuştu.
Çelişkileri saymakla bitmeyen kral Konstantinin yazdırdığı incilde havarilerin mektupları olduğu söylenen metinlerin hepsi ise Ms 325’li yıllarda yazılmış eski yunanca olan grekçe yazımlardır.
Oysa havarilerin hiç biri grekçe bilmeyen ibraniler olarak eski aramice kökenli sami dili olan ibraniceyi konuşuyorlardı.
Hint avrupa dil ailesinden olan grekçeyi bilmeyen museviler nasıl grekçe mektuplar yazabiliyor !!!
Yeni ahit’te Paul insanları kandırabilmek için paganla pagan, dinsizle dinsiz, yahudiyle yahudi, sapkınla sapık olduğunu, onları kandırabilmek için onlardan biriymiş gibi göründüğünü, taki onları kendi inancına döndüresiye kadar takiye yaptığını anlatır.
Bu nedenden dolayı incil tavsiyesi olan takiye olgusu kilisenin ve misyonerlik kurumunun insanları inançlarından döndürmek için baş vurdukları temel kural olmuştu.
İnsanları hiristiyan yapabilmek için her yolun mubah, her kılığa girmenin, her tür yalanın söylenmesini uygun gören bu inanç önderlerinin ne zaman, nerde gerçekleri söylediklerini kestirmekte çok zordur.
Bu insanlar bizler 2000 yıldır ne yazıkki gerçekle alakası olamayan bir kitaba iman etmişiz diye itiraf edeceklerini beklemeye kalkarsak daha çok bekleriz. Hepsi inanç önderleri Paul gibi imanları gereği takiye yapmaktalar.
İbrani ve hiristiyan inancı anlatımlarında Lilith ile şu söylemler kayıtlara geçmişti;
Lilith uçan bir şeytandır, hamile kadınlara musallat olur, kadınları bebesiyle vahşice katleder.
Lilith ayrıca erkek spermlerinin bozulmasını sağlar. Masturbasyonla toprağa düşen her sperm Lilith’i hamile bırakır. Lilith bu hamileliklerinden şeytanlar doğurur. Erkeklerin şehvetli cinsel dürtülerini Lilith ateşler……
Oysa her erkek, herhangi yaşta olursa olsun, isterse yaşamı yalnızlığa mahkum izdivada geçsin, isterse hiç bir kadın eline bile eli değmemiş olsun farketmez, her erkek yaşamının herhangi bir döneminde genede gönlünde tanrısal aşkla sevdiği nur yüzlü bir Leyla yaratır, yaratmıştırda. Mistik dünyasında yarattıgı Leylası temizdir, kusursuzdur, saf Tanrı aşkıyla sevilen sevilidir. Bu aşk kalleşliğin, ihanetin olmadığı kusursuz göksel nurani bir alemde yaşatılır.
Gök yüzünün bakir genç kızı, bizim geleneğimizde gönlümüzde arzu ettiğimiz, tanrısal aşk’la sevdiğimiz, her an gelebilecek umuduyla hayellerimizdeki bekledigimiz kusursuz sevgili olmuştu.
Bir gün Ur,Uruk veya Kışh kentlerinin çöllerinde bulunacak yazıtlarda gök yüzünün kusursuz temiz kızının çölde ne olduğunu, nasıl yaşadığını daha sonraki zamanlarda belki öğreneceğiz.
Şimdilik gönlümüzde sevdiğimiz, kusursuz güzellik imgesi olarak herhangi bir kadında tanrısal aşk olarak yaşamaya devam edecek.
Sümerlerden sonraki uygarlıklarda tanrılara dönüştürülen, göksel varlıklar olan meleklerin ve kağanların hiç birinde olan özellikleri olmayan, tanrılar sıralamasında hiç ismi geçmeyen, sadece kutsal hulupu ağacında Tengri’nin fırtına kuşuna komşu olmuş, sade temiz bir kız olarak gönlümüze mihman ettiğimiz gönlümüzün Leylası olarak içimizde yaşamakta. Kimbilir, belkide çölde bir yerlerde geziniyordur. Belkide
İn Anna’nın kutsal bahçesindeki hulupu ağacında olan yuvasına geri döndü…
Bir gün size Lilith’in karanlık döneminden bahsedildiğinde size musallat olmaması için ejder düğümü atılması istendiğinde sadece gülün geçin. Sizin ret emenizden sonra sağlığınızın ve psikolojinizin bozulacağı, ruhunuzun kirlenmiş olduğu için tohumunuzunda bozuk olmasından, neslinizden doğacaklarında akli dengelerinin bozulmuş olacağı gibi ibranilerden bizlere, yani bütün insanlığa geçen sapıklıklarla dolu korkunç inanç öykülerine asla inanmayın.
Gerçek sonsuz Anu’da, Sümer yazıtlarında duruyor.
Göğün kusursuz temiz genç kızının asırlar sonra ne hale getirildiğini gördükten eskiden beri var olan Dingir/An inancının bütün inançlara kaynak olduğunu sonrası dönemlerde ne kadar yozlaştırılmış, sapkın bir inançmış gibi gösterildiğinide anlamış oluruz.
Eski ahiti oluşturan, Ben sira gibi kötü niyetli kişilerin yazdığı yazılarda ve yahudi kabalarında bakirlik ve saflık imgesi olan bir kızın şeytanımsı korkunç bir varlığa dönüstürüldüğünü gördükten sonra diğer Anu inancı kağanlarının ne hallere getirildiklerini artık siz düşünün.
İnsanlık ibrani/arabizm inancı akidelerinin yazıldığı kabala gibi saçmalıklarına daha ne kadar iman edecek ?
Asırlardır insanlığın belleğine Uruk’ta Dingir mabedine kerhane, Tanrı’nın erkek, kadın ayrımı yapmadan kağanlık vererek yücelttiği İn Anna’nında buranın fahişesi olduğu yalanlarını yazan rabinlere daha ne kadar inanacak ?
Daha ne kadar insanlık bu ibrani sami yalanlarını kambur gibi sırtında taşımak zorunda ?