in

Aklın Bakteriler ile İmtihanı

Aklın Bakteriler ile İmtihanı

Düşünme, karar verme, öğrenme gibi üst düzey beyin faaliyetlerimizin gerçekleştiği temel yer serebral korteks adlı 2 – 4 mm kalınlığındaki beyin dokusudur. Milimetre ölçeğindeki bu küçük doku çoğunlukla nöronların hücre gövdelerinden oluşur ve uzantıları tüm beyne yayılır. Beyin görüntüleme çalışmalarında ön planda frontal korteks, temporal korteks gibi yapılar vardır ancak arka planda hiç beklenmedik elemanlar devreye girer.?

Bir çalışmada 22 erkeğe 4 hafta boyunca aynı hap verildi. Haplar çok etkili özel bir formül içeriyordu. Bir ayın sonunda deneye katılanlarla görüşüldü ve hapların etkisi soruldu. Yanıtların hepsi aynı şeyleri söylüyordu. Bütün katılımcılar kendilerini daha huzurlu hissediyor ve hafızaları da eskisine göre daha keskin olmuştu. Bu çok özel haplar bir ilaç firması tarafından üretilmemişti, doğanın kendisinden geliyordu. Bu haplar sadece BAKTERİ içeriyordu.

İnsan vücudunda 30 trilyon insan hücresi varken 40 trilyon bakteri hücresi bulunmaktadır. Bakteriler özellikle sindirim sistemimizde çok kritik görevler üstlenirler ve sayılarından anlaşılacağı üzere hayatımızın devam etmesi için olmazsa olmazdır. İnsanlar prebiyotik yoğurt, kefir gibi yiyecek ve içeceklerle faydalı bakterileri vücutlarına alır ve sağlıklarını korumayı amaçlarlar. Ancak endüstriyel gıdaların bu bakımdan kötü bir yönü vardır. Evde yaptığınız yiyecekler canlı veya cansız doğal bileşenlerini korurken, endüstriyel gıdalar uzun süre saklanabilir olması için çok sayıda katkı maddesi içerir. Yoğurt veya ayran gibi besinlerin bozulmadan uzun süre saklanabilmesi ancak içinde bakteri yaşayamaması ile mümkündür. Zaten bozulma, çürüme dediğimiz olaylar maya veya bakteri gibi canlıların yiyecek ve içecekler içindeki üremelerinin bir sonucudur. İçinde prebiyotik bakteri bulunmayan yoğurt vb hazır gıdaları tükettiğimizde ise yararlı bakterilerden mahrum kalabiliriz. Yapılan son araştırmalar vücudumuzun mahrum kaldığı bakterilerin beynimizin işleyişini çok önemli ölçüde etkilediğini ortaya çıkardı.

Bilim insanları laboratuvar hayvanlarının ve insanların sindirim sistemlerindeki bakteri popülasyonlarını onararak davranış değişikleri sağlamayı başardılar. Sadece vücuttaki mikrop dengesinin iyileştirilmesi anksiyeteli fareyi cesur, utangaç fareleri ise sosyal yapmaya yetti. Depresif insanlardan alınan bakteri örnekleri çoğaltılıp farelere verildiğinde farelerin de depresyon belirtileri sergiledikleri görüldü. Bunlar gerçekten inanılmaz keşifler! Sorunu hep beyninizde arıyorsunuz ama o hiç beklemediğiniz yerde bağırsaklarınızda karşınıza çıkıyor. Pek çok insan depresyon, anksiyete gibi psikolojik rahatsızlıkların üstesinden gelmek için antidepresan kullanıyor. Antidepresan konusuna önceki bir yazımızda değinmiştik. Çözüm belki de sadece bir kap yoğurt yemekte saklı olabilir. Sindirim sistemindeki bakteriler beyin hücrelerinin iletişim kurmak için kullandıkları çok özel kimyasal maddeler üretiyorlar.

You May Also Like:  WASP-39b gezegeninde karbondioksit keşfedildi -

Yapbozun tüm parçalarını birleştirdiğimizde sonuçlar gösteriyor ki bağırsaklarımızdaki faydalı bakteriler ruh halimizi iyileştirebilir! hatta depresyon ve anksiyete gibi rahatsızlıklarla mücadelede bile kullanılabilir. Ancak gıdalardan alınan yanlış bakteriler de bunun tersi bir etki yaratarak depresyon ve diğer zihinsel rahatsızlıkları körükleyebilir.

Vücudumuzdaki bakteriler o kadar uzun süredir bizimle beraberler ki milyonlarca yıllık sürede onlarla beraber evrimleştik. İnsan beyni ile vücudu arasında nasıl çok sıkı bir bağ varsa bakterilerle vücudumuz arasında da o derece güçlü bir bağ var. Nasıl ki bir tohum zaman içinde fidan oluyor daha sonra dallanıp bir ağaç oluyorsa çok ilkel halimizde var olan bakteriler de bizimle beraber gelişmişler ve vücudumuzun çok sayıda bölgesine nüfuz etmişlerdir.

Vücudumuzdaki 40 trilyon mikroorganizmanın oluşturduğu yapıya mikrobiyota denir. Mikrobiyota ve hücrelerimiz arasında simbiyotik, karşılıklı çıkar sağlanan bir yaşam biçimi mevcuttur. Onlar bizden yararlanır biz de onlardan, biz onları kontrol ederiz onlar da bizi!

Vücudumuzdaki mikroorganizmaların iyileştirilmesinin sinir sistemimiz için büyük faydaları var ancak bu işi dosdoğru yapmak hiç kolay değil. Sağlıklı bir mikrobiyota formülünü kimse bilmiyor. Türkiye’de yaşayan birinin bağırsak florası ile Özbekistan, Çin veya Meksika’da yaşayan insanların bakteri toplulukları birbirinden çok farklı olabilir. Hatta aynı bölgede yaşayan insanlar da büyük olasılıkla farklı bağırsak floralarına sahip olabilirler. Bu durumda doğru bakterileri vücuda nasıl vereceğiz? Hadi onları tespit ettik, yiyecek ve içeceklerle içeri aldık, orada kalmaya nasıl ikna edeceğiz?

Tüm bu soruların yanıtları için beyin ve bağırsaklarda yaşayan bakteriler arasındaki ilişkinin tam olarak aydınlatılması gerekiyor. İrlanda’da College Cork Üniversitesi’nde çalışan bilim insanları bu konuda yoğun bir şekilde çalışıyor. Bu üniversitede çalışan sinirbilimci John Cryan yararlı prebiyotiklerden zihinsel işlevleri etkileyen “psikobiyotikleri” saptayıp bunlardan bakteri temelli ilaç yapılmasını öngörüyor.

Psikobiyotik terimi ilk defa 2000 yılında Kanada’nın Walkerton yerleşim biriminde meydana gelen bir salgın sonucu psikiyatrist Ted Dinan tarafından ortaya atıldı. Köyde meydana gelen sel yüzünden köyün su depolarında E. Coli ve Campylobacter adlı bakteriler üredi. Salgında neredeyse köyün yarısı hastalandı ve hastalık sonucu 7 kişi hayatını kaybetti. Bölgede bulunan insanlara göre salgın kısa sürdü, sadece 10 günde her şey hallolmuştu. Ancak yıllar sonra yapılan araştırmalar salgından sonra bölge sakinlerinde depresyon görülme sıklığının arttığını gösteriyordu. Ted Dinan bakteri enfeksiyonları ile depresyon arasında bir bağlantı olabileceğinden şüphelendi.

You May Also Like:  Resmi Gazete: Solunum cihazları için karar çıktı!

Depresyon ve sindirim sistemi bakterileri arasında gerçekten böyle bir ilişki varsa özgür irade kavramları bile sorgulanabilirdi. Sindirim sisteminde doğru mikrobiyotaya sahip olmayan kişiler doğuştan 1-0 geride başlıyorlar ve zihinsel sorunlara yatkın oluyorlar. Bu kişiler kendi ellerinde olmadan antisosyal ve tuhaf davranışlar sergileyebilir, hafıza sorunları yaşayabilirdi.

Hücreler arası iletişim mekanizmalarına baktığımızda bakteriler ve beyin hücrelerinin benzer şekillerde iletişim kurduklarını görürüz. Vücudumuzdaki prokaryot ve ökaryot hücreler aynı dili konuşurlar. Nöronlar arasındaki sinapslar mutluluk hormonları dopamin, serotonin gibi çeşitli nörotransmitterlerle konuşurlar. Bakteri hücreleri de bu tür molekülleri üretebilirler. Serotonin seviyesi azaldığında depresyon ve huzursuzluk belirtileri görülmeye başlar. Aslında vücudumuzda üretilen serotonin yalnızca 10%’u beyindir. Geri kalan 90%’ı sindirim sisteminde bulunur. Bakteriler aynı zamanda bu kimyasal moleküllerin sinir sistemi tarafından nasıl kullanılacağını da değiştirebilir.

Bağırsaklar ve beyin arasındaki sinyal trafiği vagus siniri üzerinden gerçekleşebilir. Bilim insanları vagus sinirinin nasıl bu bağlantıları gerçekleştirdiğini henüz bilmiyor ama bu yolun çok önemli olduğu aşikar. Farelerde vagus siniri kesildiğinde bağırsak bakterilerinin beyin ve davranışlar üzerindeki bütün etkisi kayboluyor.

Yeni bakteriler yeni davranışlar
Bağırsak florasında yaşanan toplu bakteri değişimleri davranışsal ölçekte ciddi değişimlere de zemin hazırlıyor. Depresyonlu insanlardan alınan örnekler inceleniyor ve ayrıştırıldıktan sonra bakteriler farelere veriliyor. Önceleri gayet normal davranan fareler bakteri değiş tokuşundan sonra depresyon ve anksiyete emareleri gösteriyorlar. Sağlıklı insanlardan alınan bakteriler farelere verildiğinde ise hiçbir davranış değişikliği gözlenmiyordu. Mikrobiyotanın davranışlar üzerindeki bu denli büyük etkileri tedavi yaklaşımlarını da şüphesiz etkileyecektir. Beyin dalgalarının gözlenebildiği EEG tekniğiyle yapılan araştırmalar da sağlıklı bakteri alımı sonrasında hafıza işlevlerinden sorumlu beyin bölgelerinin faaliyetlerinde artış olduğunu göstermiştir.

Bakteriler zihinsel rahatsızlıkları etkiliyorsa enfeksiyonlar için aldığımız antibiyotiklerin yan etkilerine depresyon yazılması gerekmez mi? Bilindiği gibi antibiyotikler bakteri hücre duvarını parçalayarak hem zararlı hem de yararlı çok sayıda bakteriyi öldürüyor. Yararlı bakterilerin ölümü de beyin için gerekli nöroaktif madde miktarında azalmaya sebep olacak. Antibiyotik kullanımına bağlı bakteri azalmasının muhtemel tedavi yöntemlerinden birisi dışkı nakli, yani fekal transplantasyon. Dışkı bünyesinde bir hayli mikroorganizma barındıran bir maddedir. Sağlıklı bir insanın dışkısı su ve benzeri çözeltilerle sulandırılıp hastaya veriliyor. Bu şekilde hastanın sindirim sistemine çok sayıda yararlı bakteri yerleşiyor ve ciddi iyileşmeler görülüyor. Peki bakterisini izole ettiğiniz kişinin dışkısı gerçekten bir başka kişiye derman olabilecek mi? Dışkı naklinin yapılacağı durumlarda bundan sonra doktorlar çok daha ihtiyatla hareket etmek zorunda kalacaktır.

You May Also Like:  Çinli Araştırmacılar, Bor Tabanlı Nanokümelerde Yeni Moleküler Yapılar Keşfetti

Bakteriler bizi, biz bakterileri etkiliyoruz
Eğer vagus siniri üzerinden bakteriler bizi davranışlarımıza yansıyacak ve fizyolojimizi büyük ölçekte etkileyecek kadar tesir altına alıyorsa tersi de geçerli olamaz mı? Bizim davranışlarımız da onları doğrudan etkiliyor.

Annemizden aldığımız bakteriler bizim kaderimiz değiller. Vücudumuzdaki bakteri popülasyonları azaltmanın, artırmanın, değiştirmenin çok sayıda yolu var. Bunların başında kefir, yoğurt gibi prebiyotik gıdaları tüketmek geliyor. Dikkat etmemiz gereken en önemli nokta tükettiğimiz gıdaların gerçekten bakteri içeriyor ve bir mikrobiyotaya sahip olmasıdır. Marketlerde satılan yoğurtların içerdiği katkı maddelerinden ötürü ne derece bakteri içerdiği şüphelidir. Ev yoğurdu günle içinde bozulurken markette satılan yoğurtların bir aydan uzun bir süre bozulmayışları bu besinlerin ne kadar bakteriye ev sahipliği yaptığı konusunda bize fikir vermelidir.

Bakterilerle olan çift yönlü trafikte bir diğer etken de strestir. Birçok fare çalışması stresin, özellikle ilk yıllarda, mikrobiyal yaşamı olumsuz etkilediğini gösteriyor. Stres günümüzün en önemli sorunlarından biri haline geldi. Hemen antidepresanlara sarılmadan meditasyon, iyi beslenme, spor gibi yöntemlere başvurarak stres seviyelerinin azaltılabileceği çok sayıda bilimsel yayın tarafından gözler önüne serilmiştir.

Beyin, sindirim sistemindeki mikrobiyotayı, mikroorganizmalar ise beyni etkilediğine göre vücudu bir bütün halinde değerlendirip tedavi ve önlemlerimizi ona göre almalıyız. Sağlığı bozmanın birçok yolu var ancak onu geri kazanmak da eskisi kadar zor değil. Bilimin gelişmesi ve insan vücudunun sırlarının aydınlatılmasıyla hem yaşam kalitesi yükselecek hem de insan ömrü yakın gelecekte kayde değer uzunlukta artacaktır.
Kaynak:sinirbilim

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.

Firefox, Güvenlik Açığı Yaşanmış Sitelere Giren Kullanıcıları Uyaracak

Bağışıklık sistemi glikoz metabolizmasını yönetmek için bakterileri kullanıyor